1 Kasım 2013 Cuma

Gölgeler

Kahkahalar duyuyorum salonun bir köşesinde. Saatlerce demlenmekten usanmış olan çay ince belli bir bardağın içine koyuluyor. Bardak halinden memnun olsa gerek içi dışı bir ısınıyor. Üzerinden küçük bir duman çıkıyor. Hayır buhar. Bardağın 'oh' sesi çıkarma biçimi aslında bu. 

Kahkahalar duyuyorum banyodan gelen. Saat 02.22. Ön taraftaki dişlerimle dudağımdaki simetri çizgisini ısırıyorum. Deriler kopuyor ama nereye gittiler bilmiyorum. Dilimle ıslatıyorum dudaklarımı. Sonra alt dudağımdaki derileri ısırıyorum. Çay iyice acıdı. 

Bağırışlar duyuyorum mutfak tezgahının üzerinde. Çay ve bardak arasındaki cinsel ilişki bitti ki kokusu burnuma geliyor. Bardağı elime aldığımda o ilişkiyi tadıyorum. Gözlerimi hafif kısarak gülümsüyorum. Kopmuş derilerden oluşan kurumuş dudağımı nemlendirmek için çayı yudumluyorum. Oh!

Küfürler duyuyorum herkese yakışan heryerde. Sakallarım fazla uzadığından olsa gerek tenim hem kurumaya hem pul pul dökülmeye başladı. Battaniye benzeri hırkamı üç gündür çıkarmıyorum belki de ondandır. Sakallarımı hırkamın yakasına sürtünce elektrikleniyor, sakallarım tuhaf bir hal aldı.

Saat 02.32. Yatak gıcırtıları duyuyorum üst kattan. Galiba onlar da yatağın sağlamlığını test ediyorlar. Ya da üzerinde zıplıyorlar. Yay sesinin ritmi beni çok mutlu ediyor. Biraz kuru bir hava var evde. Behzatın rahatsız olmasından korkuyorum. Ya astım olursa? Ya da milyonda bir görülen bir hastalık Behzatı bulursa? Düşünüyorum bir tüy yumağıyım kimseye faydam yok sadece yemek içmek ve uyumak görevim, benim ne haddime olur hasta olmak. Haşa, kimseye derdimi de anlatımıyorum. Anlamıyorum Behzatı, ya sağırsa? Ya da dilsizse?

Buzdolabının üzüntülü titrek sesi yankılanıyor terliklerin arasından. Çay bitti. Saat 02.40. Behzat salyalarını koluma sildi. Gölgesi atkı gölgesi gibi. Klimanın gölgesi ağzı kapalı keler, çaydanlığın gölgesi hacı kafası gibi. Y benim gölgem? Gölgemi bulamıyorum. Her ışığın altından çıkar gölgeler ve herbir ışık umutlarımız, sevinçlerimiz, pozitif anlamda tüm duygularımızsa eğer; gölgeler onun tüm insanlara görünüpte zararsız sanılan normatif şekilde müdahaleci şeklidir. Gölgemi kaybettim. Bugün bütün gün koltuğun altına, tezgahın altına, telefon rehberime, kitap aralarıma, arada sırada televizyona baktım yine de bulamadım. Behzatın gölgesi var ama benim yok. Aslında sizin de yok. Sizin o gördükleriniz başkalarınız gölgesi. Babanızın, annenizin, sevgilinizin, arkadaşlarınızın gölgeleri. Bu gölgeleri onlar isteyerek oluşturmadı. Onların gölgelerini bizler kendi çıkarlarımız için oluşturduk. Bir istekte bulunduk ya da bir ışıkta bulunduk diyelim onlara birer gölge vermiş olduk. Onların ya da bir kaçının hatta tek bir gölge bile yeter, sayesinde yalnızlığımızı, mutsuzluğumuzu, arzularımızı, hayallerimizi bastırdık. Ne güzeldir ki gölgeler bizi bu düzene soktu. Ufak üzüntülerimizin sebebi de gölgelerin şiddetinin azalmasıdır. Gölgeler azalır gider. Sonra hiç kalmaz. İşte o zaman birisi sana gölge veresiye kadar yalnızsın be adam. 'Sevgilim yok çok yalnızım' diye bir şey yok. Gölgem yok gölgemi arıyorum diyeceksin bağıra bağıra...

Saat 02.58. Gölgemi arıyorum.