25 Mart 2012 Pazar

İlk Buluşma

İlk buluşmalardan nefret ettiğim kadar hiçbir şeyden nefret etmiyorum. Bu kategoriye "Kraliçem" giremez çünkü ona olan nefretim bir  atom bombası görmüş Hiroşimalı kadar gerçekçi ve hırs dolu.

-Onu her gördüğümde kafasını kalorifer borusunda patlatıp, 600 kişinin o an onu hunharca düzmesini istiyorum.-

Buluşma yerine gidiyoruz, bende aşı sırası bekleyen öğrenci heyecanı. Parmak uçlarımda yersiz titremeler, bir of çeksem kendime gelirim havasındayım. 
Aklımda sorular var: "Gidince ne diyeceğim? Merhaba. Hayır Hayır! Çok resmi. Selam? Olabilir. Nasılsın? İyiyim sen dersem iyi olur. Çay mı istesem kahve mi? Kasıldım! kasılma bu kadar. Çay gelecek yudumlayacaksın, muhabbet akacak sonra kalkacaksınız bu kadar. Ya hesap? Aman be adam sus artık!"
Hayalimde ki buluşma

Hiçbir şey hayal ettiğim gibi olmadı.

 Buluşma yerindeyiz.

Merdivende karşılaştık. İyice süzdüm, inceledim diyelim ya da. Hemen bir masaya oturduk. Az sonra çay istedim o karpuz-çilek soda. Ne iğrenç bir şeydir o.. 

Gerildim.

Konuşma hiç denilecek kadar az. Çay gelmeden "ayran" yaktım bir tane. Sonra suratını inceledim, pembe dudakları var beyaz teninin üzerinde. Zayıf çok zayıf. Kilo almalı diye hayaller kurarken çay geldi.

Kasıldım.

Çayı her zaman ki gibi şekersiz içtim. Önce bir yudum aldım. Bardakla beraber çay tabağının içine konulan dantelli süs de geliyor ve tam yudumlarken yere düşüyordu. 

İki oldu.

Üç oldu.

Kafayı yemek üzereydim. Süsü aldım fırlattım. Yanımda arkadaşım vardı. Onda da aynısı olmaya başladı. Bir iki üç derken..

Gözüm seyirimeye başladı. Görüntü gitti ve düşünememeye başladım. Hayatımdan 10 saniye sanki yok oldu.

10 saniye sonra..

Bir an sağ bacağıma titreme geldi, bir an şokta olduğumu anladım. Sağ kolumda belli belli yanıklar olmuş. Herkes telefonu kurtarma derdinde. "Ayran" paketleri ıslanmasın diye önce peçeteyle silinip ceplere konuldu. Öyle baktım sadece. 

Gözüm hala seyiriyordu.

Anlatılanlara göre sinirlenip süsü tutup atmak istemişim ancak  bardağı çekip masaya düşürmüşüm. Hatırlamıyorum. Kolum hala acıyor. 

İlk buluşmaları beceremem. 

Çayı da döktük. Hayalim olmadı.

Tabi sonuç..

16 Mart 2012 Cuma

Hiçbir şey yapmamak

Durduğum günler var benim. Gerçekten hiçbir şey yapmadığım hatta hiçbir şey yapmamayı iş olarak kabul ettiğim günlerim var. Günün, ayın, yılın yorgunluğunu bir kaç saate yükleyerek arındığım zamanlarım var. Yanında çay-'ayran' keyfiyle, içime çektiğim her "yudumda" dışarıya haykırdığım kirliliklerim var. Kasıtlı olarak "Hadi bugün hiçbir şey yapmayayım" derim ve nitekim kendime yepyeni bir iş çıkarırım.

Bugün hiçbir şey yapmamam günüm değil belki. Bugün yazımı yazıyorum, blogları inceliyorum, uykusuz okuyorum belki ama geçenlerde o günü ayarladım ve hiçbir şey yapmadım. Uyumadım, televizyon izlemedim, kitap okumadım, interneti açmadım bile. Telefonu kapattım. Sadece yaşadım o an.

Sadece yaşadım. Nefes aldım ve verdim.

Nefes aldım ve verdim.

Aldım. Verdim.


Aldım. Bir an vermeyi unutmuşum.






11 Mart 2012 Pazar

Berber Sırasında Dürtüşmeler

Dünyanın en aylakcı insanları berberlerdir. Bunu hakaret olarak algılamasınlar, bu onların genlerinde olan, hiçbir zaman suç olarak sayılmamış veya yanlış bir şey olarak adlandırılmamıştır. Çünkü berber olabilmenin şartlarındandır aylakçı olmak. Berberler sadece saç kesmezler ve içlerinden gelen bir ses ile konuşurlar sizinle. Emektardırlar. Ve hiç bir zaman kerameti yoktur. Bereketi de çoktur. Bir berber muhabbetini etmeden, çayını yudumlamadan, yandaki tekele laf atmadan, makaslarla ve taraklarla oynayıp, televizyonun kanalını değiştirmeden koltuğun başına gelip saçınızla ilgilenmez. Zaten bunları yapmazsa berber olarak sayılmaz, berberler odasından dışlanır.

Bir kadın tanıdım ve ben bu berberi tanıdım. Ne alaka lan diyebilirsiniz ama öyle. Ben onun hatıralarını yok etmek için üzerimde bir eylem yaparım işte bu berberde başlar. Kendi üzerimdeki eylemlerimin en güzeli 3 numara saçtır. Bana göre çekici ve rahat olup başkalarına göre iğrenç ve itici olabilir ama ben bunu yapmazsam kendimi çok kötü hissediyorum, sokaklarda tecavüze uğramış gibi oluyorum. Yine bu hissiyattan sonra o güzelim mahallemin kıyıda köşesinde 2. sınıf berberine gittim. Adı "Mıymıntı*". Orta doğu ve balkanların en yavaş en uyuz en lüzumsuz berberi. Onun adı Gürbüz berber!

Küçücük dükkanı var. Altı laminent döşeme, hafif odunsu koku ve genzi yakan tütünsü kolonyalar.  Yerler saçtan geçilmiyor aynı zamanda oturacağınız sandalyenin her tarafına sırnaşmış. Aynalar köpük ve kireç karışımı izlerle dolu. Tezgahın üzerinde makas tarak ve çay bardağı. Hemen yanında bir ocak, üzerinde 37 ekran televizyon. Ya recep ivedik açık olur ya da evlendirme programları. Saçı keserken 70 milyon insanı evlendirme yeteneğine sahiptir bu berber. Sandalyelerin yanında araba reklamları dolu dergiler ve türkiye gazetesi. Kimse okumuyor öyle duruyor zaten. Arada ben uykusuz götürüyorum. Okuyana kafi. Aynaların yanına bir karikatür köşesi yapmış gazetelerden çıkan komik olmayan saçma karikatür çizimlerini asmış duvara. Komik olmayan komik resimler falan var. 10 metre kareden az bir dükkan kapının üzerinde kliması var. Yıpranmış kıl tüy dolu mavi önlüğüyle yaş ortalaması 60 olan amcaları kesiyor. ( Bir ben düşürüyorum galiba ortalamayı) Bilhassa hacıdan gelen amcalarla dolu. Torun avutmaktan saç bitiyor kafada.

Yine eylemimi gerçekleştirmek için berber salonunun kıvrılan yollarından geçtim, köpeklerin havlayan soğuktan donmuş sesleriyle birlikte soluklandım dükkanda. Önümde en az 10 kişi vardı. Geri çıkıp eve gelecektim o sıra çekilmez diye. Ancak eylem harekettir,  pes edilmez. Dedim içimden ve " Felsefe yapma lan! yürü evine" dedim kendi kendime. Fakat üç numaranın rahatlığı daha ağır bastı ve pes ettim oturdum. Sandalyedeki ihtiyar kulaklarındaki kararmış tüyleri yaktırıyordu. İçeri iğrenç bir koku sardı, genzimi yakan o kokuyla öksürdüm. Berber suratıma baktı "Rahatsız mı oldun lan keraneci?" diye bel altı espirilerinden birini yaptı. Suratımı ekşittim ve yandaki ihtiyar dayılara kulak misafiri oldum. muhabbet aynen şudur, tescillidir:
Şişman aylakçı alamancı adam:
- Ulen sabah ağaçları budadım. (hangi ağaç olduğunu unuttum şuan)
Zayıf memur tipli esmer adam:
- Bak o ağacın 'şu' ağaçla aşısı çok iyi olur. Tabi yapmasını bilene. Sen ne anlarsın budamaktan.
Ş.A.A.A:
-Len git işine zürriyetsiz buduyon lan beklentin ne?
Z.M.T.E.A:
-Anlamassın sen. Paşaların üzümü de güzel olur hani? Sen onu da bilmessn zaten. Hey gidi hey! Gecende bi budamışım bahçedekileri bi aşı yapmışım akıllara zarar. Öyle bildiğin gibi değil bu işler.
Ş.A.A.A:
-Ulen bu moruk elimde kalacak alimallah! Kolay gelsin cümleten selamın aleyküm!

Selamın aleyküm ile dışarı çıkan ve giden bir insanı ilk defa gördüm ve ilginç geldi. İşin daha ilginci karikatürlerin o taraflarda oturan bir ihtiyar daha var. Ergenekon davacıları gibi bir tiplemede. Ama dişler baya baya dağılmış. Şişman aylakçı alamancı adam çıkarken arkasından el kol yaptı ergenekon tipli ihtiyar. "Berber alma böyle adamları berbere! Adam ne saç kestiriyor ne tarak! Dışardan bakınca millet sıra sanıyor. Bu kadar mı boş millet bre! Paralarını vereceğim gitsin kahvede otursun moruklar!". Baba ağırdan girdi. Benim kalabalık sanıp  geri eve dönmek istediğim berberde sıra değil de işsizlik çok. Aylakçılıktan kuduran herifler var. Berber sesini çıkarmadı. Sadece hafif sivrisinek gülüşü attı. Dinledi.

Zayıf memur kılıklı adam "tabi canım gelmesin böyle tipler dükkanı dolu gösteriyor." dedi. Hemen arkasına ekledi "Neyse bana müsade. Çay için teşekkürler berber. Yarın bi tavla atalım. Hadi kolay gelsin."

Berber güldü " Bu dükkan sahibiydi kirayı hergün bahane edip geliyor".
Ergenekon:
- Alınsın üzerine banane! Çıksın gitsin. Bugun bunları görüpte gelmeyen en az 5 kişi olmuştur.
Atladım konuya "Ben gidiyordum baba, beni kaybediyordun." dedim acıtasyonla karısık.
Bir kaç dakika içinde berber boşaldı.Berber, ben, ergenekon amca ve telefondan radyoyu açıp maç dinleyen amca. Onu da bir kaç dakika içinde kaybettik zaten. Birden "Gool!" diye bağırdı, ellerini şaha kaldırıp berberden koşarak cıktı. Ergenekon amcadan anasına, avradına, soyuna, sopuna, gelmişine, geçmişine, yedi ceddine, doğmuşuna, doğmamışına, hamile kalıp çocuğunu kürtajla aldırana, cenin halindeki gelişmiş embriyolara betimlemeler dolu küfürler geliyordu. Mükemmel bir hayalgücüyle ve estetik ile küfürler hoşuma gitmişti.

 Bir müddet sustuk, televizyonda evlendirme programı tüm heyecanıyla devam ediyordu. Ergenekon amca parasını öderken, üst komşu geldi. "berber bi çay demle de içelim" dedi. Ergenekon amca mükemmel bir estetik küfürle kalayladı. Adam arkasına bile bakmadan topuklar kalçada gitti. Çok hoşuma gitmişti iyi eğlendirdiler.

Sıra bendeydi eylem gerçekleşecekti. Artık berberin mıymıntılığından başka bir şey yoktu, eylemimi yavaşlatabilen. Oturdum önlüğü taktı. arkadan iğne ile birleştirecekti ki boynuma batırdı iğneyi. hafif hasarla atlattıktan sonra berber sağ tarafıma geldi. Dirseğime küçük berberlerin efendisi " Junior Gürbüz**" yanaştı. Hareketlilik vardı. Ben saçımı nasıl yapacağını tarif ederken "Junior" bir ayağa kalkıyor bir iniyordu. terlemeye başladım. Kolumu hiddetle çektim ve şiddetle bir kınama bakışı attım. Berberde hala bir sivrisinek sırıtması vardı. Saçımın yarısını kesti. Sonra birden durup çay demlemeye gitti. 5 dakika bekledim. Geri geldi biraz daha kesti ve biraz sonra çay koydu kendisine. Bana da koysa da içsek diye gözüne baktım, o da bana baktı ama sadece baktı. Sonra dolapta kendisine peynir, zeytin ve katmer çıkardı. 20 dakikada yemeğini bitirmesini, sonra toplayıp, bulaşığı yıkamasını bekledim. Sonra geçti başıma. Fişi pirize taktı, sigorta attı. Ağlamak istiyordum hunharca.

*: uyuz, yavaş, yavşak, öyle böyle
**:  yumurtalık, penis